İslam Mitos’çu Bir Din midir, Logos’çu mu?

 

MİTOS — LOGOS NEDİR?

LOGOS:

  • Logos, akıl, mantık ve rasyonaliteyi ifade eder. Felsefi ve bilimsel düşüncenin temeli olarak kabul edilir. Evrenin düzeni ve işleyişi hakkında mantıksal ve kanıta dayalı açıklamalar sunar. Antik Yunan’da özellikle Herakleitos tarafından kullanılmıştır. Aklı işletmesi ve nedensellik ilkesine dayanması ile zamanla felsefi ve bilimsel düşüncenin önemli bir parçası haline gelmiştir.
  • Logos; “Ne? Neden? Nasıl?” sorularını sorar.
  • Günümüzde logos “bilgi, bilim, akıl” anlamlarında kullanılır. Birçok bilim dalı yanına -logos alarak tanımlanır. Örneğin;

Biyoloji: Biyo-logos (Canlı bilimi) “Canlılar ‘nasıl’ meydana gelir? Sistemleri ‘nasıl’ işler?”

Nöroloji: Nöro-logos (Sinir bilimi) “İnsanda beyin ve sinir sistemi ‘nasıl’ işler, işleyiş ‘neden’ bozulur, bozulduğunda ‘ne’ olur, ‘nasıl’ tedavi edilir?

Sosyoloji: Sosyo-logos (Toplum bilimi) “Toplumu oluşturan unsurlar ‘ne’dir, tarihsel değişimin toplum üzerindeki etkileri ‘nasıl’dır, toplum-birey ilişkisi ‘nasıl’dır?”

Bu kuralın tek istisnası “Astroloji”dir. Bir bilim dalı olmamasına hatta tam olarak mitosçu düşüncenin bir ürünü olmasına karşın -logos eki almıştır. Yanlış isimlendirmedir. Hatta astroloji bu ismi sahiplendiği için “Gök Bilimi” ile uğraşan bilim dalı olan “Astronomi” kendisini bu kuraldan farklı isimlendirmek zorunda kalmıştır :)

MİTOS:

  • Mitos ise hikayeler, efsaneler ve mitler aracılığıyla evrenin, tanrıların ve insanlığın kökenini ve anlamını açıklamaya çalışan anlatımlardır. Genellikle doğaüstü unsurlar içerir ve toplumların kültürel inanışlarını yansıtır.
  • Mitos bir şeye inanmak için akıl, mantık, bilimsellik, nedensellik şartı aramaz. Daha çok “Kim?” sorusunu sorar. Yunan mitolojisinde olayların rasyonel oluş mekanizmaları ile ilgilenmek yerine her alana ayrı bir tanrı atamaları bu nedenledir. Örneğin;

— Yağmuru “kim” yağdırıyor? — Zeus (gökyüzü ve hava olayları tanrısı)

— Depremleri “kim” yapıyor? — Poseidon (Denizler, depremler ve okyanuslar tanrısı)

— Savaşlar “kim” sebebiyle oluyor? — Ares (Savaş ve yıkım tanrısı)

Yunan Miyolojisindeki Tanrılar

Başka örnekler verecek olursam;

  • Çocuk hasta olduğunda logosçu biri “neden, nasıl” sorularını sorar. Gözlemleyebildiği nedenleri saptar, çocuğu doktora götürür, gerekli tedaviyi alır, tedbir alınabilecek bir neden saptandıysa aynı nedenleri tekrarlamaz. Mitosçu biri ise çocuk “kim sebebiyle” hasta oldu sorusunu sorar. Renkli gözlü bir komşuya veya maşallah demeden seven birine faturayı keser. Gerçek nedenleri saptamadığı, dolayısıyla nedene yönelik gerçek tedbirleri almadığı için çocuk sürekli aynı nedenlerden hasta olmaya (onların deyimiyle sürekli nazara gelmeye(!)) devam eder ve suçsuz insanlara suç atar durur…
  • İki insanın arası bozulduğunda logosçu biri “neden, nasıl” sorularını sorar. Nedeni, kimlerin nerede hata yaptığını fark eder, hatalar telafi edilirse ara düzelir. Mitosçu biri “kim sebebiyle” diye sorar. Bizi çekemeyen şu kişi bize büyü yapmış olmalı der veya neptünde, venüste yani burçlarda arar suçu ve gerçek sorunu saptamadığı için sorunu çözemez, hatalarını göremez.
  • Evde, iş yerinde, ülkede ekonomik sıkıntı varsa logosçu biri sıkıntı “nedir, neden oldu, nasıl çözülür” sorusunu sorar. Doğru nedenleri saptayarak sorun çıkaran noktalarda değişikliğe giderse ekonomik sıkıntı çözülür. Mitosçu biri ise “kim” sebebiyle sorusunu sorar ve sorunun kaynağını dış güçlere bağlar. Kaynak doğru saptanmadığından, ekonomik sıkıntı çözülemez.
  • Logosçu biri, duanın sözlü olarak yaratıcıdan dilemenin yanında fiili olarak istenen şey için çabalamak anlamına geldiği bilir ve çaba gösterir, emek verir, duası/dileği gerçekleşir. Mitosçu biri duayı bilmediği sözleri tekrarlamaktan ibaret görür, manifestçi, 777'ci olur…
  • Logosçu biri geleceğin gayb olduğunu yani insan için bilinmez olduğunu bilir ancak geçmişe bakarak geleceğe dair analizler yaparak akıl yürütmelerle tahminlerde bulunulabileceğini bilir. Mitosçu biri ise insanüstü güçleri olduğunu yani geleceği görebildiklerini iddia eden falcılara fal baktırır.

Mitos logos tanımlaması ve ayrımı yapıldığında genel olarak bu ayrımı yapanlar “din”i mitos içinde konumlandırırlar. Bunun sebebi olarak da “din dogmatiktir” derler. Burada sorulması gereken soru şudur: Hangi din?

Dogma; sorgulanamayan, itiraz edilemeyen, sınanmadan kabul edilen şey anlamına gelir. Birçok inanç sistemi temelde dogmaya dayanıyor olabilir, Müslüman olduğunu iddia edenlerin büyük bir kısmı da dogmatik bir inançla inanıyor olabilirler ancak İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an bizlere bu konuda ne söylüyor? Sorgulamaya mı çağırıyor, sorgusuz sualsiz itaate mi? Aklı kullanmaya mı çağırıyor, bulduğuna inanmaya mı? Bilim yapmaya mı çağırıyor, efsanelere inanmaya mı? Yani bizleri mitos’a mı çağırıyor, logos’a mı? Yazıda bunları inceleyeceğiz.

PEYGAMBERLER’İN ÇAĞRISI LOGOS’A MIYDI MİTOS’A MI?

PEYGAMBERLER MİTOS’ÇU TOPLUMLARA GÖNDERİLMİŞLER VE ONLARI LOGOS’A ÇAĞIRMIŞLARDIR

Peygamberler, mitosçu toplumlara yani mitolojiye ve geleneksel inanışlara dayalı, aklı işletmekten ve rasyonaliteden kopuk dünya görüşüne sahip toplumlara gönderilmiştir. Bu toplumlar, evreni ve hayatı mitolojik hikayeler, efsaneler ve doğaüstü anlatılar üzerinden anlamaya çalışmaktadırlar.

LOGOS’A ÇAĞRI

Peygamberler, bu toplumları mantığa, akla ve rasyonaliteye dayalı bir düşünce sistemine, yani logos’a çağırmışlardır. Bu çağrı, daha sistematik, akılcı ve rasyonel bir düşünce sistemini benimsemeleri anlamına gelir.

Peygamberlerin mesajları, mitoslarla şekillenmiş toplumsal inanışları sorgulayıp, yerlerine daha akılcı ve rasyonel ilkeler getirmeyi amaçlamıştır. Bu süreç, toplumların dini ve felsefi açıdan dönüşümlerini ifade eder.

Felsefe tarihine baktığımızda logosu ön planda tutması ve akılcı sorular sorması ile en meşhur filozoflardan biri Sokrates’tir. Sokrates’e, geleneksel inanış ve uygulamaları sorgulaması, sorduğu sorularla uyuyan halkı uyandırması sebebiyle “Atina’nın at sineği” denmiştir. Çünkü mitosçu toplumlar soru soran, ezber bozan, aklı kullanmaya çağıran logosçu kişilerden her zaman rahatsızlık duyarlar. Bu açıdan bakıldığında tüm peygamberler de sorgulamaya, aklı kullanmaya çağrıları ve putçu sömürü düzenine karşı duruşları ile gönderildikleri mitosçu toplumlarca “at sineği” muamelesi görmüşlerdir.

Düşünmeye Çağrı

Düşünmeye, aklı kullanmaya, sorgulamaya çağırmak logosun işidir. Mitos için düşünen, aklını kullanan insanlar tehlikelidir çünkü bu kişiler anlatılan efsunlu mitolojik hikayelerin akıl dışılığını ortaya çıkarırlar ve mitosçuların bu yolla kurdukları otoriteleri zedelenir.

“Düşünüp anlamanız için Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor.” 2-Bakara/242, 24-Nur/61

“Düşünüp öğüt alacak bir toplum için biz, âyetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.” 6-Enam/126

“Hiç şüphesiz biz o kitâbı, düşünüp anlamanız için Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” 12-Yusuf/12

Logos düşünmeye önem verdiği gibi anlamaya da önem verir. Ortaçağ filozoflarından Anselmus ve Augustinus’un dediği gibi “Anlamak için inanıyorum.” Kur’an mantığına ve logosa uygun olan inanma biçimidir. Yine ortaçağ filozoflarından Tertullianus’un inanma biçimi olan “Saçma/akılalmaz olduğu için inanıyorum.” ise Kur’an’a uygun bir inanma biçimi olmadığı gibi tam bir mitosçu inanışa örnektir.

Aklı Kullanmaya Çağrı

“Siz insanlara iyilik yapmayı emredip kendinizi unutuyor musunuz? Halbuki ilâhî kitabı da okuyup duruyorsunuz. Hiç aklınızı çalıştırmıyor musunuz?” 2-Bakara/44

Bu ayette aklı kullanmaya bir çağrı olduğu gibi aynı zamanda bir “tutarlılık” çağrısı vardır. Logos için tutarlılık en önemli ilkelerdendir. Başkalarına iyiliği öğütlerken kendi davranışlarına bu öğüdü yansıtmamak bir tutarsızlıktır ve görüldüğü üzere ayette eleştirilir.

“Eğer uyarılara kulak vermiş veya aklımızı kullanıp gerçekler üzerinde düşünmüş olsaydık, şimdi şu çılgın alevli ateşin yoldaşları arasında bulunmazdık!”

Ayetteki “Uyarıları dinleseydik VEYA aklımızı kullansaydık” ifadesi çok çarpıcı. Yani aklı kullanmanın, elçilerin ilettiği mesaj ile bir şekilde aynı sonuca götüreceği söyleniyor. Dilimizdeki “Aklın yolu bir” ifadesinin bir karşılığı gibi. Demek ki ilahi mesaj (vahiy) akıl temelli bir mesaj.

“…Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” 6-Enam/32, 7-Araf/169, 10-Yunus/16, 21-Enbiya/10, 21-Enbiya/67, 23-Müminun/80, 28-Kasas/60

“…Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?” 3-Ali İmran/65, 11-Hud/51, 36-Yasin/62

“Allah katında, yeryüzündeki canlıların en değersizi, aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir.” 8-Enfal/22

“O aklını kullanmayanları rezilliğe pisliğe mahkum eder!” 10-Yunus/100

“Aklını kullanacak bir toplum için o şehirden geriye açık bir ibret nişânesi bıraktık.” 29-Ankebut/35

Ataların Yolundan Sorgusuz Sualsiz Yürümeye İtiraz

“İnkârcılara: “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiği zaman: “Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” derler. Peki, ya ataları aklını kullanamayan ve doğru yolu bulamayan kimseler ise!” 2-Bakara/170

Ayette atalardan görülene sorgusuz sualsiz itaat etmenin yanlış olduğu, “Ya atalarınız aklını kullanmadıysa?” denilerek “aklı kullanmak” vurgusu üzerinden yani yine “logos” üzerinden eleştiriliyor.

“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denince: ‘Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ derler. Şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı?” 31-Lokman/21

“Onlar bir çirkinlik yaptıkları zaman ‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti.’ derler. De ki: ‘Allah çirkinliği emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?’” 7-Araf/28

Kavmiyetçiliğe Değil, Adalete Çağrı

Haklıyı haksızı analiz edip haklının yanında durmak, adaleti gözetmek logosun özelliğidir. Mitos için ise önemli olan bizden mi değil mi sorusudur, hak ve adaletten ziyade kurulan duygusal bağlar önemlidir. Mitosun bu özelliği, adaletin gerçekleşmesinin önündeki en önemli engellerden biridir. Kur’an ise kavmiyetçi yani mitosçu davranmayın, adalete yani logosa gelin çağrısında bulunur.

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olunuz; bu takvanın ta kendisidir.” 5-Maide/8

“Ey iman edenler! Kendinizin, anne ve babanızın ve akrabalarınızın aleyhine bile olsa; tanıklık ettiğiniz kimseler, zengin de olsa, fakir de olsa, Allah için hakkaniyetli tanıklar olarak adaleti gerçek anlamıyla yerine getirin.” 4-Nisa/135

Zan ile Hareket Etmemeye, Delile/Kanıta/Bilgiye Dayanmaya Çağrı

Logos için “kanıt” önemlidir. Mitos için “sezgi”. Logos akla, mantığa, bilime dayalı bir delil ister, mitos Tertullianus gibi saçma olduğu için inanır.

“Siz hakkında bilginiz olan konuda tartışırsınız, ama hakkında bilginiz olmayan bir konuda ne diye tartışıyorsunuz?” 3-Ali İmran/66

“Böylece, yok edilen, apaçık bir delille yok edilsin, yaşayan da apaçık bir delille yaşatılsın. Allah işitendir, bilendir. 8-Enfal/42

“İftira edenlerin buna dört şahit getirmeleri gerekirdi. Onlar bu şahitleri getirmedikleri sürece Allah katında yalancıdırlar. Siz bu olayı dillerinize dolayıp, hakkında herhangi bir bilginiz olmadığı halde aranızda yayıyordunuz ve onu basit bir hadise sayıyordunuz. Oysa bu, Allah katında büyük bir olaydır.” 24-Nur/13, 15

Zanna Uymayın

“Eğer yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, onlar seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar yalnız zanlarına göre hareket eder ve sadece asılsız tahminlerle yalan söylerler.” 6-Enam/116

Onların çoğu, hiçbir dayanağı olmayan zandan başka bir şeye uymazlar. Zan ise, gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. Hiç şüphesiz Allah, onlar ne yapıyorsa hepsini hakkıyla bilmektedir.” 10-Yunus/36

Allah’a Delillerle İnanmak

“O’nun varlığının delillerinden biri de size, hem korkuya kapıldığınız hem de yağmur geleceği umuduyla sevindiğiniz şimşeği göstermesi ve gökten su indirerek onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesidir. Gerçekten aklını kullanmasını bilen bir toplum için bunda nice dersler ve işaretler vardır.” 30-Rum/24

“Şüphesiz biz, aklınızı kullanmanız için kudretimizi gösteren delilleri böylece açıklamış bulunuyoruz.” 57-Hadid/17

“Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren öyle deliller var ki! Onlar, bu delillerle sürekli iç içe, yan yana bulunurlar, fakat üzerinde hiç düşünmeden tam bir aldırmazlık içinde onlardan yüz çevirirler!” 12-Yusuf/105

“…O gerçeğin bütün işaret ve delillerini detaylarıyla açıklıyor ki, bir gün gelip Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.” 13-Rad/2

Ayetlerde görüldüğü üzere Allah kendi varlığına inanılmasının dahi “deliller üzere” olması gerektiğini açıklamaktadır. Hiçbir delil, işaret görmeden sorgusuz inanmamızı istememektedir bunun için deliller gönderdiğini söylemektedir.

Evreni ve Yaratılışı Araştırmaya, İncelemeye Çağrı

Peygamberlerin gönderildiği toplumlarda yaratılışın başlangıcı, evren, doğa olayları hakkında farklı mitolojik hikayeler, efsaneler anlatılmaktaydı (mitos). Allah ise gönderdiği ayetlerde evren ve doğa hakkında rasyonel gerçeklere ulaşabilmemiz için bizleri araştırmaya, incelemeye, aklı kullanarak bilim yapmaya sevk etmiştir (logos).

“Yeryüzünde gezip dolaşın ve yaratılışın nasıl başladığına bir bakın.” 29-Ankebut/20

“Şu bir gerçek ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, aklını ve gönlünü işletenler için çok ibretler vardır…” 3-Ali İmran/190

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yararlı şeyler taşıyarak denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökten yağmur indirip onunla arzı ölmüşken diriltmesinde, oradaki hayvanları üretip yaymasında, gök ile yer arasında Allah’ın emrine boyun eğmiş rüzgarları ve bulutları şu yandan bu yana yöneltmesinde, aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.” 2-Bakara/164

“Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler, bir kökten birkaç gövde hâlinde çatallı çıkan hurma ağaçları ve bir kökten tek sürgü halinde çatalsız çıkan hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi aynı suyla sulanmaktadır. Buna rağmen canlılara sağladıkları ürünler bakımından, ayrıca tat, gıda ve kalite açısından biz onları farklı farklı yapıyor ve bazısını bazısına tercih edilir kılıyoruz. Elbette bunlarda aklını kullanan kimseler için işaretler dersler vardır.” 13-Rad/4

Gece ile gündüzün peş peşe gelmesinde, Allah’ın gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde de aklını kullanan bir toplum için nice deliller vardır.” 45-Casiye/5

“Sonra geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Gerçekten bunda aklını kullanan bir toplum için nice ibretler, dersler vardır.” 16-Nahl/12

Ayetlere baktığımızda pek çok bilim dalına işaret edildiğini görüyoruz. Burada “işaret etmek” tabiri önemli. Çünkü Kur’an bir bilim kitabı değildir, içinde bilimsel teoriler, formüller, denklemler anlatılmaz. Ancak “evrensel ve tutarlı” olma özelliği sebebiyle Allah’ın belirlediği doğa yasaları ve bilim ile çelişmez ve pek çok bilimsel keşiften yüzyıllar önce bu verilere “işaret edildiğini” görürüz. Öte yandan birçok bilim dalına yönelik bizi araştırmaya, sorgulamaya, üretmeye yani bilim yapmaya (logosa) teşvik eden ayetler görüyoruz.

C. S. Lewis (Yazar ve Akademisyen) (ö. 1963):

<<<İnsan bir kanun koyucunun varlığına inandığı için doğada kanun olduğunu var saydı ve doğada kanunun varlığına olan inancı onu bilim yapmaya sevk etti. Bu yüzden pek çok kimse tarafından modern bilimin babası olarak kabul edilen Francis Bacon (ö.1626): Tanrı bize kendini tanıtmak için iki kitap sunmuştur; kâinat kitabı ve Kutsal Kitap. Kim tam anlamıyla yetişmek istiyorsa bu iki kitaba birlikte çalışmalıdır.>>>

Yaratılış ve evrim konusunda kafanızda soru işaretleri varsa bu konudaki bilimsel verilerin Kur’an ayetleri ile çelişip çelişmediğini inceleyen şu dört kitabı okumanızı öneririm:

FİLOZOF PEYGAMBER HZ. İBRAHİM

Hz. İbrahim’in hayatı, mitosçu bir topluma karşı logos’u savunmanın güzel bir örneğidir. Mitoslara dayalı bir inancı sorgulayarak, toplumunu akla ve mantığa dayalı bir inanca çağırmıştır.

Hz. İbrahim, putların korumacılığıyla görevli (sömürü ve zulüm çarkının işleyişine hizmet eden, mitosçu) bir babanın oğluydu. Ancak İbrahim peygamber çocukluğundan itibaren, içinde yetiştiği mitosçu aileye/topluma sorgulayarak yaklaştı. “Babam böyle yapıyorsa/inanıyorsa o kesin doğrudur, ben de onun gibi olmalıyım” demedi. En zoru, kişinin en sevdiklerinin yanlış yolda olduğunu görebilmesi/kabullenebilmesidir. O bunu aklı, vicdanı, iradesi ve temyiz (iyiyi kötüden ayırabilme yetisi, muhakeme yeteneği) yetisi ile sorgulayarak yani logos’çu bir yaklaşımla başardı. Bu sorgulama ve eleştirel bakış ise onu, putların bakıcısının oğlu İbrahim iken “Hz. İbrahim” olmaya, “İbrahim peygamber” olmaya götürdü.

O, babası ve kavminin putlara tapmasından rahatsız olmuş ve onları akıl yoluyla uyarmıştır.

“Babası ve kavmine, ‘Şu sizin tapmakta olduğunuz heykeller nedir?’ dedi. Onlar da, ‘Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk.’ dediler. İbrahim, ‘Andolsun, siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz.’ dedi.” Enbiya/52–54

Logos’çu düşüncenin en önemli özelliklerinden biri “tutarlılık”tır. İbrahim peygamber toplumun taptığı putların sahte tanrılar olduğunu akılcı sorular sorarak ve Sokratik yöntemle sorgulatarak onlara kendi tutarsızlıklarını gösterdi.

21-Enbiya Suresi:

57. İçinden şöyle geçirdi: yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım.

58. Onlar gidince hepsini paramparça edip içlerinden büyüğünü, ona başvursunlar diye sağlam bıraktı.

59. Putperestler, “Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir” dediler.

60. Bazıları, “Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş” dediler.

61. “O halde, onu hemen insanların gözü önüne getirin, belki şahitlik ederler” dediler.

62. “İbrahim, bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?” dediler.

63. İbrahim, “Onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun” dedi.

64, 65. Kendi kendilerine dönüp birbirlerine, “Doğrusu siz zalimlerdensiniz” dedikten sonra, gönüllerindeki eski inançları depreşerek, “Ey İbrahim! Sen bunların konuşmayacağını bilirsin” dediler.

66, 67. İbrahim, “O halde, Allah’ın yanında, size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz? Size de, Allah’ın yanında taptıklarınıza da yazıklar olsun! Aklınızı kullanmıyor musunuz?” dedi.

İbrahim peygamber yaratıcısını ararken yaptığı akıl yürütmelerde ve rasyonaliteye dayalı sorgulamalarla tam bir filozof örneğidir ve yaptığı bu akıl temelli sorgulamalar onu gerçek yaratıcıya ulaştırmıştır.

“Gece çökünce yıldız gördü: ‘İşte bu Rabbim!’ dedi. Yıldız batınca ‘Batanları sevmem’ dedi. Ayı doğarken görünce: ‘İşte bu Rabbim!’ dedi. O da batınca ‘Eğer Rabbim yol göstermezse şaşıranlardan olurum’ dedi. Güneşi doğarken görünce ‘İşte bu Rabbim, bu daha büyük’ dedi. O da batınca ‘Ey halkım! Ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım’ dedi.” 6-Enam/76–78

Kanaatimce bu ayetlerde, “İbrahim’in soruları” üzerinden, bir aklın nasıl yürütüleceği ve bir vicdanın nasıl uyanacağı dersi veriliyor; soru sorarak, düşünerek, cevaplar arayarak…

Çünkü insanoğluna ilk vacip olan şey sanıldığının aksine iman etmek veya teslim olmak değil; kuşku duymak, düşünmek, cevap aramaktır. İman ve teslimiyet bunlardan sonra gelecektir.

Zira cevabını aradığınız sorulara tatminkar bir cevap bulduğunuzda içinizde bir itminan hali (tatmin) oluşur. İşte buna “iman” denir. Aksi halde, demirin ateşten geçip çelikleşmesi gibi kuşkulardan geçmemiş, soruya cevap olarak gelmemiş, bir arayışın sonucu oluşmamış olana iman denmez. O, olsa olsa taklit, önyargı veya kuruntu olur ki bir üfürüklük işi vardır.

Bu nedenle Kur’an “Önce iman et, sonra düşün” değil; “Önce düşün, sonra iman et” der. Ekin hasattan, acıkma doymadan, soru cevaptan önce gelir. Bir meseleyi önce etraflıca konuşur sonra kararını alırız, önce kararını alıp sonra konuşmayız. Bunların aksini yaptığınızı düşünün… Ne kadar manasız oluyor, değil mi?

İbrahim’in soruları işte bize bunu öğretiyor.

Sorular sorarak “soylu bir hakikat arayışının” peşine düşmek…

Yerleşik doğrulardan kuşku duymak, onları sorularla sarsmak…

Hz. İbrahim’in bu tür soruları birçok yerde sorduğunu görüyoruz: Allah’a, babasına, oğluna, ileri gelenlere, halka, devlete, gelen elçilere… İtminana, imana ve teslimiyete bu sorulardan sonra ulaşıyor.

İbrahim’in Soruları — R.İhsan Eliaçık

Sonuç

Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet, peygamberlerin mitosçu toplumlara gönderildiğini ve onları logos’a çağırdığını açıkça göstermektedir. Peygamberler, insanları mitolojik ve geleneksel inanışlarını sorgulatıp, akla, mantığa ve rasyonaliteye dayalı bir inanca yönlendirmişlerdir. Bu süreç, insanlığın dini ve felsefi gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Peygamberlerin mesajları, bugün de bizlere akılcı ve mantıklı bir dünya görüşünü benimsememiz gerektiğini hatırlatmaktadır.

Yorumlar