Allah'a Ortak Koşmak Neden En Büyük Günahtır?

ALLAH’A ORTAK KOŞMAK NEDEN EN BÜYÜK GÜNAHTIR? - PİRİNCİN İÇİNDEKİ BEYAZ TAŞLAR

 

Kur’an’a göre en büyük günah nedir?

Kur’an’a göre Allah’ın affetmeyeceğini söylediği bir günah var mıdır, varsa nedir?

Allah’a ortak koşmak nedir?

Kur’an’da bu kişilerden nasıl bahsedilir?

Sorularının cevaplarından kısaca bahsetmek ve asıl olarak da “Allah’a ortak koşmak neden en büyük günahtır?” sorusu üzerinde durmak amacıyla bu yazıyı yazıyorum.

 

Öncelikle “Kur’an’a göre en büyük günah nedir?” sorusuna ayetlerden cevap arayarak başlayalım.

 

"Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur." 4-Nisa/48

 

“Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz; bunun dışındaki günahları, dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa büsbütün sapıtmıştır.” 4-Nisa/116

 

“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu ki: “Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz bütün amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.” 39-Zümer/65

 

Şirki işleyen peygamber bile olsa iyi davranışları geçersiz kılınır:

“İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini buna iletip yöneltir. Eğer onlar (peygamberler) da Allah’a ortak (şirk) koşsalardı, bütün yaptıkları boşa gitmişti.” 6-Enam/88

 

Ayetlerde görüldüğü üzere Allah’a ortak koşmak; tek affedilmeyecek, işlendiği takdirde diğer tüm amelleri boşa çıkaracak bir günah, şiddetli bir sapıklığa düşme hali olarak ifade edilmektedir. Bu konu Allah’ın Kuran’da en çok üzerinde durduğu, hakkında en fazla ayet bulunan konudur. Tüm peygamberlerin mücadelesini verdiği en önemli mevzu, şirktir.

 

Toplumumuza baktığımızda ise tek affedilmeyecek günahın “kul hakkı” olduğu şeklinde bir sözde inanç yaygındır. Kur’an’da bu günahın “en büyük, tek affedilmeyecek günah olduğu şeklinde bir ifade yoktur ancak kul hakkı yemek de azımsanmayacak bir günahtır çünkü kul hakkı yemek de Kur’an’ın ana ilkelerinden olan “adaleti sağlamak, vicdanlı olmak, hak-hukuk gözetmek” ilkelerini çiğnemektir. Ancak toplumumuzdaki bu inanç da sözde kalmaktadır çünkü lafta böyle ifade edilse de ne yazık ki toplumun yaşantısına sirayet etmemiş, bahsedildiği kadar ciddiye alınmamıştır.

 

Yazının ana konusuna bir parantez açıp güncel bir örnek verecek olursam, corona virüs pandemisi sürecinde maske takmanın önemi ve zaruriyeti tüm mecralardan sıkça bildirildi. Maske takmamak bazı yerlerde cezai yaptırıma tabi tutuldu ancak pandeminin başlarında, haberlerde şu tabloya sıkça rastladık: Maske takmayanlar, habercileri veya polisleri görünce ceplerinden, çantalarından maskelerini çıkarıp takıyorlar ya da çenelerindeki maskeleri yukarı çekiyorlar. “Maskem yok ondan takmıyorum” diyen yok. Yanlarında bulunduruyorlar ama virüsten değil cezadan kurtulmak için. Ölümcül bir virüse yakalanma ihtimalleri veya kendilerinin taşıyıcı olma ihtimallerine karşın başkasına virüs bulaştırıp bu büyük vebal altına girmek yani kul hakkına girmiş olmak, para cezası kadar ürkütmüyor insanları. Para; sağlıktan ve sorumluluk bilincinden, kul hakkı bilincinden önce geliyor. Kul hakkının affedilmeyeceğini düşünen bir toplumun başkasının hakkına girmemek ve kimseye zarar vermemek için kılı kırk yarması, sorumluluk bilincinde zirveye ulaşmış olması gerekmez miydi?

 

Açtığım bu parantezden sonra ana konumuza dönelim ve Allah’a ortak koşmak konusundaki diğer sorulara yönelelim.

 

Allah’a Ortak Koşmak Nedir?

Bu tabirin Kur’an’daki Arapça kelime karşılığı “şirk” olarak ifade edilir. Konunun mahiyetini anlayabilmek için şirk kavramının tam olarak gerçek yaşamdaki karşılığını ve kapsamını iyi anlamak gerekir.

İlkokul, ortaokul sıralarında ya da Kur’an kurslarında şirk kavramı bize şöyle anlatılırdı: “Eskiden putperestler helvadan put yapıp bir süre tapıyorlardı, bu bizim tanrımız deyip önünde secde ediyorlardı. Acıkınca da o puttan helvalarını yiyorlardı. İşte Allah’a şirk koşmak buydu.” Toplumumuzun büyük çoğunluğu şirkin ne olduğundan bihaber olmakla birlikte, bu kavramı duymuş olanların da kafasında sadece helvadan yapılmış putlar, heykeller canlanmaktadır. Evet, nesne şeklindeki putlara tapmak da şirk kapsamına girmektedir ancak şirk koşmanın örnekleri ve hayatımızdaki yansıması bundan çok daha fazlasıdır.  

Şirk (شرك) sözcüğü Arapça “ş-r-k” kökünden türetilmiştir ve kelime anlamı “ortak olma, ortaklık” şeklindendir. “Şirket, müşterek, iştirak” sözcükleri de aynı kökten gelen kelimeler olup ortaklık ifade ederler.

 

Şirk en genel tanımıyla, Allah’a “yetkilerinde, sıfatlarında, otoritesinde, gücünde” ortaklar varsaymaktır. İki ana başlık altında incelenebilir. Birincisi Allah dışında birilerini putlaştırmak, aşırı yüceltmektir. İkincisi ise Allah dışında birilerini “din belirleyici” olarak görmektir.

 

1- ALLAH DIŞINDA BİRİLERİNİ PUTLAŞTIRMAK, AŞIRI YÜCELTMEK

Allah’ın dışında birilerine veya bir şeylere olağanüstü güçler ve nitelikler yakıştırarak hem onlara kul olmak hem de diğer insanların onlara kul olmasına zemin hazırlamaktır. Belki Allah’a yaklaşmak için onları aracılar görerek, belki onlardan medet bekleyerek ama sonuçta onların önünde alçalarak ve diğer insanların da büyük umutlarla onların önünde alçalmasına yol açmaktır. Bunun türleri genel olarak altı başlık altında incelenebilir.

 

a)      Kişileri aşırı derecede yüceltmek, övmek.

"Şüphe yok ki ulu olan, yüce olan yalnız Allah'tır." Hac 22/62, Lokman 31/30


b)      Allah’tan başkasından yardım istemek, dua etmek.

“Onlara yalvarıp dua etseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile, istediğinizi yerine getiremezler ve üstelik kıyamet gününde, kendilerini Allah'a ortak koşmanızı inkâr ederler. Bunu her şeyden haberi olan Allah gibi, sana hiç kimse haber veremez.” Fatır 35/14

 

Yalnız sana kul olur ve yalnız senden yardım dileriz.” Fatiha 1/4

 

c)       Ölülerden yardım istemek.

"…Sen kabirdekilere işittirecek değilsin." Fatır 35/22

 

d)      Aracı tanrılar aramak/edinmek.

“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nun yanı sıra başka veliler edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” Zümer 39/3

 

e)      Allah’tan başkasını Allah’ı sever gibi sevmek.

“İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah’tan başka eşler tutarlar. Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenler ise, en çok Allah’ı severler…” Bakara 2/165

 

f)        Yalnız Allah’a ait olabilecek ilahi nitelikleri başka varlıklara da vermek.

Kalp okuma, uzakları görme, müridin aklından geçenleri bilme, bir anda iki yerde olma vs. gibi gayb ile ilgili iddialarda bulunanlar ve bu iddialara inananlar Allah’a ait ilahi nitelikleri bir başka varlığa da vererek Allah’ın niteliklerine ortaklar üretmişlerdir.

 

“Gaybın anahtarları yalnızca O'nun katındadır. O'ndan başka hiç kimse onları bilmez…” Enam 6/59

 

 

 

2- ALLAH DIŞINDA BİRİLERİNİ DİN BELİRLEYİCİ OLARAK GÖRMEK

 

Allah adına, din adına, peygamberler adına ortaya konan uydurmalara ve hurafelere inanmak ve bunları insanlara yaymak, bu kategoriye giren davranışlardandır. Allah’tan başkası dinî ilkeleri (haram, helal, farz, günah) belirleyemez. Bu konuda bir yetki paylaşımı söz konusu değildir. Peygamberlerin veya din bilginlerinin din koyma (haram, helal, farz belirleme) yetkileri yoktur. Allah, bu konuda hiç kimseyi yetkisine ortak kılmamıştır. Din belirleme hak ve yetkisini Allah’tan başkasına vermek, dinî ilkeleri belirleme konusunda sanki Allah’ın ortağı varmış gibi bir anlayışı getirmektedir. Oysa Allah’ın insana hitap etme amacı, ona dinî ilkeleri öğretmektir.

 

“Bunlar Allah'tan başka hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rab edindiler. Halbuki onlar ancak gerçek olan bir ilaha kulluk ve ibadetle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka gerçek ilah yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden bütünüyle uzaktır, yücedir.” Tevbe 9/31

 

“Ve ‘Ey Rabbimiz!’ diyecekler. ‘Biz liderlerimize, alimlerimize ve önderlerimize uyduk. Onlar da bizi yoldan saptırdılar.’” Ahzab 33/67

 

Yani kısacası şirk;

〰 Birilerini veya bir şeyleri putlaştırmaktır.

〰 Allah’tan rol çalınmasına rıza göstermektir.

〰 Kula kulluk etmektir.

〰 Birilerinin insanları din adına sömürmesine ve istismar etmesine rıza göstermek, buna sıcak bakmaktır.

〰 Temel hakların çiğnenmesini meşru kılmaktır.

〰 Zulme ve onursuz yaşamaya razı olmaktır.

〰 Birilerinin insanları sürü gibi gütmesine ya da güdülmeye razı olmaktır.

 

Şimdi gelelim esas önemli noktaya. Yeryüzünde adam öldürmek, hırsızlık yapmak, zina etmek, yalan söylemek, iftira atmak, kumar oynamak… gibi büyük suçlar varken neden Allah en büyük suçu şirk olarak nitelemiştir? Onca günah arasında neden şirkin asla affedilmeyeceğini bildirmiştir?

 

 

ALLAH’A ORTAK KOŞMAK NEDEN EN BÜYÜK GÜNAHTIR?

Öncelikle şu önemli noktayı belirterek söze başlayayım. Şirk koşmak; dinsizlik, dine uzaklık değildir. Kuran’da müşrik (şirk koşan) olarak adlandırılan kimseler ateist, dinsiz ya da illa gayrimüslim değillerdir. Allah’a şirk koşanlar Allah’ı reddetmezler, iki üç Allah vardır da demezler hatta en büyük gücün yaratıcıda olduğunu kabul ederler. Ancak, yalnızca Allah’a has olabilecek bazı nitelikleri başkalarına da yakıştırırlar. Dolayısıyla aslında şirk suçunu işleyenlerin genellikle “dindarlık iddiası” vardır.

 

“Evet Allah en büyüktür ama bizim hocamız da gaybı bilir.”

“Evet Allah en büyüktür ama benim şeyhim de beni cehennemden kurtarabilir.”

“Evet Allah en büyüktür ama papaz da bizim günahlarımızı bağışlayabilir.”

“Evet Allah en büyüktür ama uğurlu kalemim de bana sınavlarda yardımcı olabilir.”

“Evet Allah en büyüktür ama bir boncuk da beni kötülüklerden koruyabilir.”

“Evet Allah en büyüktür ama türbedeki zat da bana nimetler verebilir, dualarımın kabul olmasını sağlayabilir.”

“Evet Allah en büyüktür ama falanca kişi de din adına haram/helal belirleyebilir, olan hükmü kaldırabilir, yerine hüküm koyabilir.”

 

Allah’ın en büyük, en güçlü olduğunu kabul ederler fakat hep bir “ama…”ları vardır. Yani sorun Allah’ı en büyük kabul etmekte değildir. Sorun, “yalnız, tek, benzersiz, ortaksız” büyük kabul etmek noktasındadır.

 

Şirk; insanları Allah ile kandırmak, Allah-din söylemi ile kitleleri peşinden sürükleyerek Allah’ın tasvip etmeyeceği işler yapmak, Allah hakkında yalan uydurmak ve onun dinine iftiralar atmaktır. Peygamberlerin en çok bu kesimle mücadele etmek için görevlendirilmiş olmasının, Allah’ın en çok bu kesime öfke duymasının, Allah’ın kitabında en çok bu konuya dikkat çekmesinin sebebi şunlardır:

✔ Allah’ın adını anarak insanları aldatmak, din/dindarlık söylemi ve cennet vaadi; kitleleri peşinden sürükleyebilecek güçtedir.

✔ Bu aldatıcılar kitlelere şeytani işleri, Allah emrediyormuş gibi gösterebilir, din diye sunabilir.

✔ Şirk Allah’a iftira atmaktır. Kötülüklere, Allah’ın belirlediği yasaklara cevaz vermek de Allah’a iftira kapsamına girer. İnsana iftira atmak büyük bir suçken, Allah’a iftira atmanın yol açamayacağı herhangi başka bir kötülük yoktur. Çünkü bu kişiler hileden tecavüze, hırsızlıktan adam öldürmeye her türlü kötülüğü işlerine geldiğince meşru/helal gösterebilir.

✔ Şirk günahını işleyen kişiler ve bu suç “pirincin içindeki beyaz taştır”.

 

 

Bir tabak pirincin dini/dindarlığı temsil ettiği bir metafor düşünecek olursak;

Bu tabaktaki pirinçler Allah’ın indirdiği saf- katıksız dinini temsil eder.

Pirincin içindeki siyah taşlar Allah’ın dinine ait olmayan ögeleri; yasakları, haramları, Allah’ın has dinince yanlış olan söz ve davranışları, din ile ilgisi olmayan ve dindarlık iddiası olmayanları temsil eder.

Beyaz taşlar ise; dindarlık iddiasında bulunup yaptığı eylemleri din-Allah adına yaptığını söyleyenleri ama aslında dinen yasak olanı meşru ya da meşru olanı yasak gösterenleri, din adına kendilerince haram-helal türetenleri, Allah’tan rol çalarak hükümler koyanları simgeler. Dışarıdan bakıldığında pirinçle çok benzerler hatta neredeyse farksızdırlar, ayıklarken ayırt edilmesi çok zordur. Ancak detaylıca yapısını incelerseniz pirinçle hiçbir ilgisi olmadığını görürsünüz hatta yapı/öz olarak siyah taşlarla birebir aynıdır.



“Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan kork.” der bir Japon atasözü. Çünkü siyah taşı uzaktan bile fark eder kenara ayırırsınız ama insanın dişini beyaz taş kırar.

 

Herhangi bir yanlışı, hatayı, suçu düşünelim. Bunu dindarlık iddiasında olan birinin yapmasıyla, dine uzak birinin yapması aynı değildir. Böyle bir durumda Kitaba göre Allah’ın dindarlık iddiasında olan kişiye öfkesi çok daha fazladır. Çünkü onun, yaptıklarını “Allah adına, din adına” yaptığı iddiası vardır. Bu gibi kişiler insanların gözlerini maneviyat ile boyayıp kamufle olarak ve din kisvesinin ardına saklanarak insanları aldatırlar. İşte bu sinsi bir beyaz taş olmaktır. Dindar görünümlü insanlar yaptıklarının ve söylediklerinin dinen meşru olduğunu topluma lanse ederler ve insanların bu kişilere din konusunda bir güveni vardır. Duyulan bu güven ve ağızlardaki dindarlık söylemleri dolayısıyla insanlar ortadaki yanlışlığı, Kur’an’a aykırılığı, absürtlüğü net olarak göremezler.

 


“Sen onları gördüğünde dış görüntüleri hoşuna gider. Söz söylerlerse, sözleri yaldızlı ve etkileyici oluşundan söylediklerini dinlemek istersin. ... Onlar Müslüman görünseler de hem sana hem mü'minlere tam anlamıyla düşmandırlar. Onlardan sakın, Allah onların belalarını versin, doğru yoldan sapıklığa nasıl da döndürülüyorlar.” Münafikun 63/4

 

Öldürürken Allah öyle istiyor diyerek öldürürler, Allah haksız yere cana kıymayı yasaklıyorken…

Döverken peygamberimiz de böyle demiş diyerek döverler; Allah peygamberleri zulümle mücadele edip barışı, selameti sağlamak üzere görevlendirmişken…

Adam kayırıp torpil yaparken; din kardeşlerimizi kayırmamız, yakınlarımıza ayrıcalık tanımamız dinen meşrudur derler; Allah “İşi ehline verin, bir topluluğa olan nefretiniz sizi adaletten alıkoymasın, kendinizin ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa adaleti gerçek anlamıyla yerine getirin.” derken…

İnsanlara kendi inançlarını zorla dayatmaya çalışırlar ve kendileri gibi düşünmeyen/inanmayanlara her türlü kötülüğü mubah görürler, Allah “dinde zorlama yoktur, dileyen dilediği gibi iman etsin, hesap görücü Allah’tır” derken…

 

 

Hani bir ayette şeytan diyor ya Allah’a “Senin dosdoğru yolun üzerinde oturacağım” diye. İşte bunun tam karşılığı bu. “Senin dosdoğru yoluna çağırıyormuş gibi yapacağım, insanları senin doğru yolunda olduklarına inandıracağım ama ben işte o dosdoğru yol üzerinde oturacak ve şeytanlıklarıma o yolda kamufle olarak devam edeceğim…”

 

Din, kitap, iman iddiası olmayan kesime gelecek olursak; bunlar pirincin içindeki siyah taştır demiştik. Onların da hataları, günahları, yanlışları, yer yüzünde çıkardığı bozgunculukları vardır ancak bu eylemlerinin yanlış olduğu, Allah’ın dinine inanan biri için apaçık bellidir, barizdir. Zaten bu kişiler, biz bunu din adına yapıyoruz, Allah adına yapıyoruz iddiasında değildir. Onlar da kötü şeyler yaparlar evet ama -daha önce de söylediğim gibi- Allah ile aldatmayan, insanlara cenneti ve Allah’ın takdirini vadetmeyen düşüncelerin; kitleleri/sürüleri peşinden sürükleyebilmesi, insanları akın akın bozgunculuğa çekebilmesi daha zordur. Bu yüzden ateistler hep var olmalarına karşın, dünya üzerinde genelde azınlık olmuşlardır. İdeolojilerini kullanarak büyük güçler elde edememişlerdir, yönetimi ellerine geçirememişlerdir, milyonları peşlerinden sürükleyememişlerdir…

 

Pirincin içindeki siyah taş da beyaz taş da insan sağlığına zararlıdır ancak sinsice insanın dişini kıran beyaz taştır. Siyahı zaten kaç metre öteden görür, kenara ayırırsın ama beyaz… İşte Allah bu görülemeyeni, kolayca fark edilemeyeni göstermek ve fark ettirmek için kitaplar ve elçiler göndermiştir. Kitabın ve peygamberlerin amacı, “Allah’ın dosdoğru yolu üzerinde oturan” şeytanı insanlara gösterebilmek, aslında üzerinde oldukları yolun Allah’ın yolu değil şeytanın yolu olduğunu fark ettirebilmektir ve onları Allah’ın dosdoğru yoluna çağırmaktır.

 


Yorumlar

  1. Okunmaya değer bir konuyu okunmaya değer bir şekilde yazmışsın eline sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder