Göstererek Yenmez!

Büyükşehirlerde akşam ezanı okununcaya kadar sokaklarda oynayabilen son nesil çocuklar bizdik sanırım. Yaz tatilinde kahvaltıdan sonra arkadaşlarımızdan birinin zile basıp çağırmasıyla evden çıkar, enerjimiz bitene kadar yakınımızdaki parkta kalabalık bir arkadaş grubuyla oynardık kardeşimle birlikte.


O zamanlar parklarda kaydırakların olduğu alanların zemini şimdiki gibi kauçuk değildi, kumdu. Annelerimiz eve saç diplerimize kadar kumla gelmemizden pek hazzetmese de en sevdiğimiz oyun kumla suyu karıştırıp çamurdan şekiller yapmaktı. Tabi bu oyundan sonra annemizin kapıyı elleri belinde açmasını ve biz banyoya parmak ucunda yürürken bir miktar söylenmesini göze almamız gerekiyordu :) Öte yandan kaçmalı, kovalamalı bol koşuşturmalı bir sürü oyunlarımız vardı…

Dışarıda uzun saatler kaldığımızdan ve çok enerji tükettiğimizden sık sık susar ve acıkırdık. Ama oyunlar öyle eğlenceli gelirdi ki bu ihtiyaçlarımızı karşılamak için oyundan uzak kalmak istemezdik. İkide bir koşarak eve gider zile basıp sepetle su isterdik.

Acıktığımızda da aynı şekilde sepetle ekmek arası bir şeyler salmasını isterdik annemden. Maksat, oyuna ara vermeden elimize bir şey alıp hızlıca oyuna dönmekti. Ama aşağı yiyecek salması konusunda annemden hep aynı cevabı alırdık

“Olmaz, dışarıda başkalarına göstererek yenmez. Arkadaşlarınızın canı çeker. Ya şimdi eve gelip yersiniz ya da oyunu bölmek istemiyorsanız oyun bitince gelip yersiniz.”

İsteğimiz kabul edilmeyince türlü tezlerle ısrara başlardık “Ama anne ya bazı arkadaşlarımızın annesi izin veriyor onlar gelip yanımızda yiyorlar.” (Yanlışı, başkasını örnek göstererek meşrulaştırma çabaları o yaşlarda başlıyor :) )

Annem şöyle derdi “Onlar yerken sizin canınız çekmiyor mu?” Evet çekiyordu. Hem de çok çekiyordu. Hepimizin kan şekeri seviyelerimizin tam dip yaptığı zamanlarda koşup ellerinde yemekle gelmeleri elbette gözümüzü düşürüyordu. “Sizinle paylaşıyorlar mı peki?” diye sorardı annem. “Nasıl paylaşsınlar anne çok kalabalığız” :) “O zaman ne hissediyorsunuz?” Sonrası, bakışlarımızın yere inmesi ve ısrarımızın bitmesi ile sonlanıyordu. Annem: “Gördünüz mü demek ki yanlış olan, paylaşamayacak durumdayken başkalarının yanında yemekmiş, başka arkadaşlarınız yapıyor olsa da…”

Annem bu kuralında hiç taviz vermezdi. Sıcak yaz günlerinde bir yerlere giderken dondurma dolaplarının yanından geçtiğimizde anneme bakardık, o bakışımızdan ne istediğimizi anlar ve “Şimdi olmaz, dışarıda göstererek yenmez, istiyorsanız dönüşte alır, evde yeriz.” derdi. Ya da bazen vaktimiz varsa alırdı, sakin bir yere geçip durup yerdik, bitince yola devam ederdik. O sırada yanımızdan biri geçse hemen ya arkamıza saklar ya da dondurmayı aşağı indirirdik gizli bir şey yapıyormuş gibi :D Ama ezkaza bir çocuk görse utanırdık şimdi bizim yüzümüzden canı isteyecek diye. Hele görüp de yanındaki anne babasına bakıp “dondurmaa” diye ağlamaya başlasa çok pişman olurduk. Biz başkalarının elinde dondurma yalayarak gezmelerine çok şahit olurduk ve o an hissettiklerimiz, annemin bu konuda ne kadar haklı olduğunu gösterirdi.

Aradan yıllar geçti ama “göstererek yenmez” kuralını çocukken öyle içselleştirmiş ve doğruluğuna öyle inanmıştım ki büyüdükten sonra annem yanımda yokken de dışarıda uluorta bir şey yemeye hep çekinir oldum.

Sonra sosyal medya ile tanıştım ve insanlık için küçük ama benim için büyük bir şok yaşadım. İnsanlar “bakıın ben şu anda şunu yiyorum” minvalinde paylaşımlar yapıyorlardı. Nasıl olur, diyordum. Bu çok ayıp bir şey değil mi, ya başkalarının canı isterse? Bunu hiç düşünmüyorlar mı?




Gel zaman git zaman sosyal medya ile tanışalı da bu tür paylaşımlara her gün onlarca kez rastlayalı da epey zaman geçti ama ben hala şaşırmaktan alıkoyamıyorum kendimi. Ve bu tür paylaşımları her gördüğümde kulaklarımda annemin sesi yankılanıyor: “Göstererek yenmez!”




Yorumlar