OUTBREAK (SALGIN) FİLM İNCELEMESİ VE MİLGRAM DENEYİ
Dünya
çapında bir salgınla karşı karşıya olduğumuz karantina günlerinde birçok kişi
kendini film izlemeye vermiş durumda. Bir bilinmezliğe doğru gittiğimiz şu
sıralar en çok ilgi çeken filmler ise salgın konulu filmler şüphesiz. Outbreak
de onlardan biri. Ancak bu film “dünyanın sonu geldi, hepimiz yok olacağız”
temalı bir salgın filmi değil. Zira zaten zor günlerden geçiyorken insanlara
umut yerine kötümserlik, karamsarlık aşılayan distopik şeyler izlemenin kimseye
iyi geleceğini düşünmüyorum. O nedenle bu filmi seçtim.
Uyarı!
Yazıda filmi
anlatmış bulunmaktayım yani yazı bolca spoiler içerir :) Filmi izlemek isteyenlerin
yazıyı filmi izledikten sonra okumalarını öneririm. Filmi izleyecek vakti olmayanlar içinse
ben aşağıda izlemiş kadar olacağınız şekilde anlattım, buyurun :) İzleyenler mor yazılı kısmı geçebilirler.
Outbreak;
bilim kurgu, aksiyon, dram ve gerilim türlerinde 1995 yapımı bir filmdir.
Tarihine bakınca epey eski bir film gibi dursa da filmde yaşananlar günümüze
ışık tutmaktadır. Film, Richard Preston'ın kurgusal olmayan “The
Hot Zone” kitabından uyarlanmıştır. Filmin konusu, önce Zaire'de daha sonra da Amerika’daki
küçük bir kasabada “Motaba” virüsünün patlak vermesidir.
1967'de Kisangani İsyanları sırasında, Afrika ormanlarında
ölümcül bir ateşe neden olan Motaba virüsü tespit ediliyor. Virüsü gizli tutmak
için ABD Ordusu subayları general McClintock ve komutan Ford, enfekte
askerlerin bulunduğu kampı gizli bir operasyonla havadan helikopterlerle
bombalıyorlar. Hasta-sağlıklı, yaşlı-çocuk, asker-sivil ayırt etmeksizin
topyekün bir katliam yapıyorlar.
28 yıl sonra, Amerikan Ordusu Enfeksiyon Hastalıkları
Enstitüsü viroloğu Albay Doktor Sam Daniels, Zaire'deki bir salgını araştırmak
için gönderiliyor. O ve ekibi bilgi toplayıp Amerika’ya dönüyor. Artık bir
general ve Dr. Daniels'ın üst düzey subayı olan Ford, bölgeyi inceleyip gelen Dr.
Daniels’in virüsün ciddi boyutlara ulaşacağı konusundaki uyarılarını ciddiye
almıyor, bunun için korkmayı reddediyor.
Virüsün asıl ev sahipliğini yapan ise bir maymundur.
Hayvan deney laboratuvarında çalışan bir görevlinin, virüslü olduğunu bilmediği
bu maymunu para karşılığında dışarı satmasıyla işler karışır. Maymunu alan kişi
satmak üzere petshopa gider ancak satamaz. Fakat bu sırada hem kendi enfekte
olmuştur hem de petshop çalışanını enfekte etmiştir. Maymunu satamayan adam onu
bir ormana bıraktıktan sonra yaptığı uçuş sırasında semptomlar gelişir ve kız
arkadaşına da bulaştırır. Hastalıkları CDC (Hastalık Kontrol ve Önleme
Merkezleri)’de çalışan bir bilim adamı tarafından araştırılır. Bu sırada maymunu
petshopa satmaya çalışan adam, onun kız arkadaşı ve petshop çalışanı ölür. Bu
kişilerin kanlarını inceleyen laboratuvar teknisyeni de laboratuvarda kazayla
tüplerin kırılmasıyla enfekte olur. Virüs önceleri kişiden kişiye sadece
fiziksel temasla bulaşabilen bir tür (suş) iken geçirdiği mutasyonla; hızla
grip gibi yayılabilen, havaya karışan ve bir sinema salonunda birçok insanın enfekte
olmasına neden olan bir türe dönüşür.
Ana karakter olan Dr. Daniels, ilk vakaların görüldüğü bölgeye
uçar ve aralarında eski eşinin de bulunduğu araştırma ekibine katılır.
Dedektifvari iz sürmeleri sonucunda virüsü esas yayanın
bir maymun olduğunu tespit etmesiyle o maymunu arayışa başlar. Çünkü eğer
maymun ölmemiş de yaşıyorsa bu virüsü yenmiş ve vücudunda bu virüse karşı
oluşan savaşçıları (antikorları) barındırıyor demektir. Bu antikorlar enfekte
hastalar için ilaç mahiyetindedir.
Bir tarafta bunlar yaşanırken ordu şehri karantinaya alır
ve sıkıyönetim uygular. Araştırma ekibinin bir üyesi olan doktor korunaklı
elbisesi yırtılınca enfekte olur. Dr. Daniels’in eski eşi de onu tedavi
ederken yanlışlıkla enfekte bir iğnenin batmasıyla virüsü alır.
Komutan Ford’un, orijinal suşu iyileştiren deneysel bir
serumu elinde bulundurduğunu fark eden Dr. Daniels, komutanın salgından önce
virüsün farkında olduğunu anlar. Ordu, -28 yıl önce yaptığı gibi- vakaların
görüldüğü bölgeyi bombalayarak, kasabayı ve sakinlerini yakıp, Motaba'nın
pandemiye dönüşmesini önlemek ister. Tabi etik olmayan bu operasyonu gizli bir
şekilde yürütmeyi planlar. Ordunun başındaki general bunu bir biyolojik silah
olarak kullanmayı düşünmektedir.
Dr. Daniels’ın gece gündüz bu virüse bir çare bulmaya
çalışması generali rahatsız etmektedir. Çünkü onun amacı insanları kurtarmak,
tedavi etmek değildir. Hem bu virüsün basında yer almasını engellemek, hem de
tedavi için fazlaca masraf edip zaman harcamamak istemektedir.
Dr. Danieals’ın tedavi geliştirmek yönündeki çabalarını önlemek
için general, Daniels’ın virüsü taşıdığı iddiasını ortaya atar ve
tutuklanmasını emreder. Daniels tutuklanmaktan kurtulup virüs için bir
çözüm üretebilmek adına Dr. Salt ile birlikte kaçar. Daniels’ın maymunun
resmini medyaya vermesiyle maymuna kısa süre içerisinde ulaşırlar. Daniels’ın maymunu
yakaladığını öğrenen komutan Ford bombardımanı geciktirir.
Maymunu
yakalayıp onun kanındaki antikorlarla ilaç üretmek üzere dönüş uçuşuna geçen Dr.
Daniels ve Dr. Salt, başka bir helikopterle general tarafından kovalanır. İşte
bu kısım bence filmin en heyecanlı ve en can alıcı sahnelerinden biridir. Bir
yandan yüzlerce hasta insana ilaç olabilecek maymunu yakalamış olmanın sevinci
ve zaferiyle hemen laboratuvara ulaşıp antiserum üretmeye başlamak
istemektedirler, bir yandan generalin emriyle bu kişileri tutuklamak üzere takip
eden helikopter tarafından üzerlerine ateş açılmaktadır, bir yandan ise ordunun
şehri bombalama saati gelip çatmıştır. Ellerinde ilaç üretebilecek ve o
insanları kurtarabilecek bir fırsat varken hem hasta hem sağlıklı insanların hem
de onları tedavi etmek için uğraşan doktorların olduğu koskoca bir kasabanın
katledilmesini önlemek zorundadırlar. Ancak üzerlerine ateş açan bir
helikopterden kaçmaya çalışırken bu hiç de kolay değildir.
Generalin
bomba uçağına kalkış emrini verdiğini duyan Dr. Daniels hemen kendi telsizinden
o uçaktaki görevli askerlere ulaşır. Bu kısım çok etkileyicidir. Şehri bombalamak
üzere görevli askerler belki de hayatlarının en o zor seçimlerini yapmak
üzeredirler. Bir yandan Daniels onlara maymunu bulduğunu ve ilacı
üretebileceklerini, orayı bombalamanın büyük bir vahşet olacağını anlatır. Vicdanlı
ve sağduyulu davranmaları gerektiğini konusunda etkileyici bir konuşma ile ikna
etmeye çalışır. Bir yandan da general tarafından üzerlerine emirler ve
tehditler yağmaktadır.

Askerler
vicdanlarının sesine kulak verip Daniels’ı mı dinleyeceklerdir yoksa
kendilerini riske atmamak adına otoriteye itaat mi edeceklerdir büyük bir merak
konusudur. Herkesin nefesini tutup ekrana kilitlendiği bu dakikalarda
askerlerden zekice bir hamle gelir… (Bu kadar spoiler üzerine olur da hala
izlemek isteyen olursa diye burasını söylemeyeyim :) )
Burada
otoriteye sorgusuz sualsiz itaatle ilgili çok güzel bir mesaj vardır. “Size
emir verenlerin güçlü ve sizden daha yetkili bir konumda olmaları; onların
her zaman doğru olanı söyledikleri ve iyi olanı emrettikleri anlamına gelmez.”
Filmin ana
konusu ve mesajı otoriteye sorgusuz sualsiz itaatin beraberinde getirdikleri
değildir ancak izlerken benim en çok dikkatimi çeken yer burası olmuştur.
Psikolojide “Milgram Deneyi” olarak bilinen deney ile arasında yakından bir
ilişki olduğunu gözlemlediğim bu sahneler, yazıyı asıl yazma amaçlarımdan
birini oluşturur.
MİLGRAM
DENEYİ
Otoriteye
itaatle ilgili bir deney olan “Milgram Deneyi” tam da bu konuyla ilgilidir. Milgram
deneyi, insanların otorite sahibi bir kişi veya kurumun isteklerine, kendi
vicdani değerleriyle çelişmesine rağmen itaat etmeye ne ölçüde uyacaklarını gözlemleme
amacını güden bir deneyler dizisinin genel adıdır.
1961-62
yıllarında Yale Üniversitesi’nden Stanley Milgram adlı bir sosyal psikolog,
savaş suçlularının “Ben sadece görevimi yerine getirdim.” şeklinde savunma
yapmaları üzerine bu deneyi yapmaya karar vermiştir.
Deneyin
kısaca özet videosu: Milgram’ın İtaat Deneyi https://www.youtube.com/watch?v=XklZdH6beio
Deneyin
tamamı: https://www.dailymotion.com/video/x6hwxw1
Katılımcılara
deneyin “cezanın öğrenmedeki etkileri” üzerine olduğu söylenmiştir ve deney
tamamlandıktan ancak belli bir süre sonra asıl amaç açıklanmıştır.
Katılımcılara, ikişer ikişer alındıklarını ve aralarında kura ile bir öğretmen
(elektroşoku verecek olan kişi) ve bir öğrenci (elektroşok sandalyesine
oturacak kişi) seçileceği söylenmiştir ancak hileli bir kura ile esas katılımcının
her zaman öğretmen çıkması sağlanmıştır. Diğer kişi ise deneyi yapanlarla
işbirlikçidir. Deneyin asıl amacında otoriter figürü temsil eden, özellikle sert
ve disiplinli görünen deney gözlemcisi, deney boyunca katılımcının (öğretmenin)
yanında kalır. Deney başlamadan önce katılımcıya, öğrencinin çekeceği acıyı
öngörebilmesi için 45 voltluk bir elektroşok uygulanır.
Ceza:
Elektroşok
Deney
boyunca, öğretmen öğrenciye öğrenmesi için sözcükler listesini bildirir ve bu
sözcükleri öğrenip öğrenmediğini sorarak kontrol eder. Her yanlış cevapta ceza
olarak öğretmen öğrenciye, her seferinde giderek artan miktarda elektroşok uygular.
Gerçekte ise şok uygulanmaz. Bir ses kayıt cihazına her şok seviyesine karşılık
önceden kaydedilmiş bir çığlık sesi çalar. Voltajın birkaç defa artırılmasından
sonra (bu, genelde 150 volttu) öğrenci, kendisini yan odadaki katılımcıdan
ayıran duvarı yumruklamaya başlar.
Devam
Emri
Denek herhangi
bir noktada deneyi durdurma isteğini ifade ettiği zaman kendisine sert gözlemci
tarafından aşağıdaki sırayı takip eden sözlü uyarılarda bulunulur:
1. Lütfen
devam edin.
2. Deney
için devam etmeniz gerekiyor.
3. Devam
etmeniz kesinlikle çok önemli.
4. Başka
seçeneğiniz yok, devam etmek "zorundasınız".
Denek bu
dört uyarıdan sonra bile hala durmak istediğini ifade ederse deney durdurulur,
tersi durumda ise deney ancak denek en yüksek şok olan 450 voltu 3 kere art
arda uyguladıktan sonra durdurulur.
300
Volttan Önce Bırakan Olmadı
Milgram'ın
ilk deney dizisinde katılımcıların %65'inin (40 katılımcıdan 26'sının)
deneydeki en yüksek gerilim olan 450 voltu -her ne kadar epey huzursuzluk
hissetmiş olsalar da- uyguladıkları görüldü. Hepsi deneyin bir noktasında durup
deneyi sorguladı, hatta bazıları kendilerine ödenen parayı geri vereceklerini
söylediler ancak katılımcılardan hiçbiri 300 volt seviyesinden önce şok uygulamaktan
tereddütsüzce vazgeçmedi. Daha sonra bu deney, farklı etkenlerin araştırılması
için, çeşitli değişikliklerle yenilendi.
DENEYİN
ULAŞTIĞI SONUÇLAR
Milgram
Deneyinden Ne Öğrenebiliriz: https://www.youtube.com/watch?v=1isjfQwfp8Q
Milgram
ulaştığı sonuçları 1974 tarihli makalesi "İtaatin Tehlikeleri"nde
(The Perils of Obedience) özetledi:
Sıradan
bir vatandaşın sırf bir deneysel bilim insanı öyle emretti diye başka bir
insana ne kadar acı çektirebileceğini test etmek amacıyla Yale Üniversitesinde
basit bir deney düzeneği kurdum. Deneyde katılımcıların, başkalarının canını
yakmamak yönündeki en kuvvetli ahlaki dürtüleri amansız bir otorite tarafından
kışkırtıldı. Ve kurbanların çığlıkları katılımcının kulaklarında çınlarken
kazanan taraf çoğunlukla otorite oldu. Araştırmanın sonucunda ortaya çıkan en
önemli ve açıklanmaya en muhtaç bulgu, yetişkin insanların bir otoritenin
komutlarını neredeyse sonuna kadar uygulamak konusunda aşırı derecede gönüllü
olmalarıdır. Sadece işlerini yapan sıradan insanlar herhangi bir kişisel husumetleri
olmasa bile, korkunç bir yıkım sürecine alet olabilirler. Dahası, yaptıkları
şeyin yıkıcı etkileri apaçık ortada olduğunda bile temel ahlak standartlarıyla
uyuşmayan eylemlerde bulunmaları istendiğinde çok az insan otoriteye
direnebilecek dirayete sahiptir.
FİLMDEN
VE MİLGRAM DENEYİNDEN BENİM ÇIKARIMLARIM:
1) Deneylerden
sonra katılımcılarla yapılan görüşmeler gösterdi ki çoğu katılımcı yaptıkları
şeyden utanmakta, rahatsızlık duymaktaydı. Ancak katılımcıların bazıları
kurbanı suçlamakta, “Kurban daha doğru cevaplar verseydi elektrik şokuna maruz
kalmazdı.” demekteydi. Bazı katılımcılar ise otoriteyi suçlamakta, “Bir şey
olursa tüm sorumluluk bizde dediler, ben sadece emirleri yerine getiriyordum.”
demekteydiler.
Bu
savunma biçimiyle sadece Milgram Deneyinde değil; insanların zalimce,
sorumsuzca davrandığı birçok vakada karşılaşırız. “Ben sadece emirleri yerine
getirdim.” savunması insanların yaptıkları zulümlerden, haksızlıklardan,
ihmalkarlıklardan, hatalardan bir başkasının sorumlu olduğunu ima etmektedir.
İnsanın özgür iradesini, doğruyla yanlışı ayırt edebilme yetisini ve sorumlu
bir canlı olduğunu yok saymaktadır. Ancak gerçek şudur ki her insan kendi
eylemlerinden sorumludur ve suçu başkasına atmak onu masum yapmaz.
2) Gücü
elinde bulunduran otoriteler; her zaman doğru olanı söyleyip iyi olanı emretmeyebilir.
Kimden gelirse gelsin her emir, her söz; akıl, mantık ve vicdan süzgecinden
geçirilmelidir. Kimse sorgulanamaz, hata yapmaz değildir.
3)
Medyaya yansıyan tüm bilgiler gerçeği yansıtmıyor, o devrin gücü elinde barındıranlarınca
şekillendiriliyor olabilir. Bu nedenle doğruluğunu teyit etmediğimiz bilgilerle
hareket etmemeliyiz. Nitekim Dr. Daniels generalin canice planının yoluna taş
koymaya çalıştığı için virüsü yaydığı iddiasına maruz kaldı ve hakkında
tutuklama emri verilmiş bir kaçak muamelesi gördü, hatta vurulma emri
çıkarıldı. Hem de çıkarlarını ve bulunduğu konumu riske atarak insanlığın
hayrına hizmet etmeye çalıştığı, öldürmeye çalışanlara karşı yaşatmaya gayret
ettiği sırada.
4) Tüm
vasıflar, tanımlamalar ve sıfatlar “insan olma” sıfatımızın önüne geçmemeli.
Dr. Daniels asker bir doktordu ama aynı zamanda da bir “insan”dı. Asker oluşu,
yani siyasi çıkarları ve koltuk kaygısı onun doktor oluşunun, daha da önemlisi
insan olma sıfatının önüne geçmedi. Oysaki komutan Ford da onun gibi bir askeri
doktordu ancak siyasi kaygılarını her şeyin üzerinde tutan dolayısıyla da
insanlığını yitirecek uygulamalarda bulunan biriydi. Dr. Daniels ise kendini
riske atmadan bombardımandan kaçıp kurtulmak yerine son saniyeye kadar
insanlığı kurtaracak çözümler aradı.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yani o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
Hem de en güzel en gerçek şeyin
Yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Nazım Hikmet
Hollanda’da
Meander Hastanesi’nin karşısındaki otobüs durağına asılan İngilizce ve
Hollandaca afişte Kur’an’dan şu ayete yer verildi: “Her kim bir canı kurtarırsa bütün
insanları kurtarmış gibi olur.” 5-Maide/32
Dr.
Daniels belki bu ayet gereğince kendini insanları kurtarmaya adamadı, belki
ideolojisi başkaydı ama yaptıkları bu ayet ile çok örtüşüyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder