Yaş Alsa da Yaşlanmayan Bir İlim Yolcusu: İlim Abla

Tarih 2 Eylül 2019. Yani tıp fakültesinde kliniğe geçmeden önceki son sınıf olan 3.sınıfın ilk günüydü. Zorluğu her levelde artan bir oyuna benzettiğim bu fakültede, yılın ilk ders gününde herkeste hem bir üst levele geçebilmiş olmanın mutluluğu hem de karşılaşacağı zorluğun merakı ve korkusu hakimdi. İlk dersimiz farmakoloji (ilaç bilimi). Bu dersi ilk defa bu yıl görmeye başlayacaktık. Preklinik derslerde en zor dersler listesinde başlarda yer alan bu ders 3.sınıfların korkulu rüyasıydı.

Biz yerlerimize oturmuş hocayı beklerken öğrenci sıralarına oturmuş yabancı bir sima gözüme ilişti. Yaşı bizden ve hatta çoğu hocamızdan büyük durduğundan başta hoca sandım ama defterini kalemini çıkarmış ders dinlemeye hazır bir şekilde o da hocayı bekliyordu. Son zamanlarda ikinci üniversiteyi okuyan ya da ileri yaşlarda tıptan mezun olanları sosyal medyadan duyuyorduk. Yoksa o öğrencilerden biri mi diye düşündüm. Ama o da değilmiş. İlk ders arasında tanışmak ve neden burada olduğunu sormak için hemen yanına gittim. Diğer derse kadarki 10 dakikalık arada dinlediğim bu ablanın hayat hikayesi beni bir hayli şaşırttı.

Kendisinden de izin alarak hikayesini sizlerle paylaşmak istedim. Kendisi 16 yıllık bir eczacıymış. Eczacılığı okuyup bitirmiş ve şu anda zaten eczacılık yapan birinin tıp fakültesi sıralarında oturup farmakoloji dinlemesinden daha tuhaf bir şey varsa o da, 50 yaşında eczacılık okumaya başlamış birisinin mezun olup eczane açıp uzun yıllar bu mesleği sürdürüp farmakoloji dinlemeye gelmesidir hiç şüphesiz 😊

Evet yanlış duymadınız. Bu ablamız liseden mezun olduktan sonra eczacılık okumayı çok istemiş ancak o zamanın şartlarından ve araya evlilik, daha sonrasında çoluk çocuk girmesinden okuyamamış. Ama çocukluk hayaliymiş eczacı olmak ve içinde ukde kalmış. Çocukları büyümüş, onları evlendirmiş, torunları olmuş derken yaklaşık 30 yıllık bir ev hanımlığı sürecinden sonra 50 yaşına geldiğinde neden boş durduğunu sorgulamış kendi kendine. Hayalini gerçekleştirmek için hiç de geç kalmış bir yaşta olmadığını düşünmüş ve eskiden okumasına engel olan faktörlerin artık olmadığını fark edince düzenini bozup kalkıp gitmiş hayali olan üniversitesini okumaya…

Bu kolay olmamış tabi. Bu yaştan sonra ne işin var diyenler, okuyup da ne olacaksın diyenler, sen yapamazsın diyenler… 50 yaşında “Ben üniversite okuyacağım.” diyen birine ne denebilirse denmiş anlayacağınız. Toplum baskısına ve yapamazsıncılara rağmen o kararından vazgeçmemiş ve gayet de başarılı bir şekilde üniversiteyi okuyup mezun olmuş. Bir eczane açmış, 16 yıldır başındaymış.



Peki gelelim neden bu ablanın bizim sıralarda ders dinlemeye geldiğine. “Bilgilerimi tazelemek istiyorum, çok zaman oldu. Hem eczacılık sadece raftan ilaç alıp vermek değildir, hastalara daha fazla yardımcı olabilmek istiyorum." diyor kendisi. Bakın burası muazzam bir nokta. Üniversiteye sadece diploma almak için gitmediğini, eczaneyi sadece para kazanmak için açmadığını gösteriyor. Hastalarla birebir ilgileniyor. 

"Hastalara her şeyin doğrusunu ve iyisini anlatmak istiyorum. Bir ağrı kesici alana bile karışırım. Bu ilacı niye alıyorsun? Bu ilacı komşun alıyor diye mi alıyorsun?  diye sorarım. Elimden geldiğince doğru almaları için çabalarım. Çünkü onlar da beni kendilerine çok yakın gördükleri için çok özel şeylerini bana anlatırlar. İlacı yanlış kullananların elinden almışlığım da olmuştur. Sen bu ilacı daha önce kullandın mı? Hamile misin? Bir başkasının ilacını mı alıyorsun? Ben böyle çok ince sorularla hastaların doğru ilaç kullanmasını gözlemlerim. Bunları yapmam lazım. Yoksa herkes bilgisayardan bakar raftan ilacı verir. Ama eczacılık o değildir. Eczacılık hastalarla çok daha birlikte, yakın olmaktır. Benim için ilaç satmak önemli değil. İnsan kazanmak önemlidir. Parayı nasıl olsa kazanırsınız. Ama insanı kazanmak çok önemlidir. Elimden geldiğince onu yapmaya çalışıyorum." diyor kendisi. Ve tıp fakültesinde farmakoloji dersi fizyoloji, anatomi, patoloji gibi derslerle iç içe anlatıldığı için kendisine bir şeyler katabileceğini düşünüyor. Bu yüzden derslere geldiğini söylüyor.

Sabah 08.30 dersine de, öğleden sonra 16.30 dersine de geliyor hiç aksatmıyor, olabildiğince ön sıralara oturmaya çalışıyor, dersi bizlerin dinlemediği kadar pür dikkat dinliyor, notlar alıyor, derslere öncesinde çalışıp geliyor… 

Bu ablamızın ismi ne mi dersiniz? İlim! Bir insan ancak bu kadar isminin özelliğini taşıyabilir. Tam bir ilim aşığı İlim ablamız 😊 Etrafınızda göreceğiniz diğer 70 yaşındaki kimselere benzemiyor. Unumu elediğim eleğimi astım demiyor, öğrenmekten zevk alıyor, hayatı tüm zorluklarına rağmen seviyor, enerji dolu, capcanlı, bir o kadar da tatlı biri. Derslere sırf devamsızlık olmasın diye gelen, okulu salt diploma almak için bir araç ve dersleri bu uğurda çekilen işkenceler olarak gören gençlere; bir şeyler başarmak için geç kaldım sanan yetişkinlere muhteşem bir örnek İlim abla. Eğer Sakarya’ya yolunuz düşerse Karaman’daki “İlim Eczanesi” ne bir uğrayıp bu tatlı eczacı ile bir tanışın derim.

Yorumlar