İman Etmek Emin Olmaktır

İman kelimesi Arapça bir kelimedir ve e-m-n kökünden türetilmiştir. Sözlük anlamı, "Doğrulamak, kabul etmek, kabullenmek, birinin sözünün doğruluğunu onaylamak (tasdik etmek), itimat etmek, gönülden benimsemek, güvenmek, güvenilmek" şeklindedir. İmanın Türkçe karşılığı olan "inanmak" kelimesi de benzer mahiyettedir.



Kur'an-ı Kerim’de bazı kelimelere farklı yerlerde farklı anlamlar verilir. Bunlardan biri de iman kelimesidir. İmanın Kur'an’da en sık kullanım örneği bulunan anlamı “inanmak”tır. İman, “inanmak” demektir; mümin de “inanan kişi” dir.



Emin kelimesi de aynı kökten gelmektedir ve mümin, "emin olan" kimsedir. Yaşadıklarını, deney ve gözlemlerini, öğrendiklerini, tecrübelerini analiz etme (kısaca Allah’tan gelen işaretleri/delilleri takip etme) sonucunda; doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün, haklı ve haksızın ne olduğundan emin olandır.




Bu konuya şöyle bir örnek vereyim:

Düşünürlerin dünyalarına baktığımız zaman, ilgilendikleri konulardaki kanaatlerinin bilgi ve inanç denklemi üzere kurulduğunu görürüz. Örneğin Galileo dünyanın döndüğünü görmediği halde, dünyanın döndüğünden emin olan biridir. Çünkü bu noktadaki bilgisi Galileo’ye dünyanın döndüğünü neredeyse görüyormuşçasına bir yakınlık telkin etmiştir. Dünyanın döndüğüne dair Galileo’nin iç dünyasında oluşan inanç derinlemesine bilme halinden sonra gelmiş, ilgili konuda imani bir tarza geçmiştir. Galileo için “Dünyanın döndüğüne inanıyordu” gibi bir tanım yetersiz kalacaktır. “Dünyanın döndüğünü görmüştü” demek ise, gerçeği ifade edemeyecektir. “Dünyanın döndüğüne dair hissi sonucu delilleri takip ederek aksine ihtimal verilmeyen sağlam ve kesin bilgiye ulaşmıştı. Dünyanın döndüğüne, adeta görürcesine bilir derecede inanıyordu, dünyanın döndüğünden emindi.” demek ise gerçeğin ifadesi olacaktır.

Bu örnekten hareketle, şunu diyebiliriz: "E-m-n" kökünden gelen "iman", görünen aleme bakarak görülmeyen boyutlar hakkında çıkarımlarda bulunmak, bu çıkarımları delillendirmek anlamında kullanabileceğimiz bir kavramdır.

Kelimenin ikinci anlamı olan “güvenmek” genellikle pek akla getirilmemektedir. Oysa Kur'an’da 2/283, 4/136, 9/61, 12/11, 12/64, 40/7, 61/10-11 vs. pek çok ayette e-m-n, iman veya mü’min kökünden kelimeler “güvenmek” anlamında kullanılmıştır. İçsel bir güven duygusunu ifade eder. O halde mümin, inandığı gibi güvenen de insandır.

Kelimenin bir diğer anlamı da “güven vermek” tir. Bu neredeyse hiç akla getirilmez. 59/23'de Allah kendisini el-mümin olarak nitelendirmektedir. Allah “inanan” veya “güvenen” olamaz. Her iki ifade de kullar içindir. Bu durumda kelimenin “güven vermek” anlamı devreye girer. Yüce Allah “güven veren" dir, "güven kaynağı” dır.

Bu üç anlamı göz önünde bulundurarak yeni bir mümin tanımı yaparsak;

“Mümin; inanılması gereken bütün değerlere inanan, inandığı değerlere güvenen ve çevresine güven veren insandır.” diyebiliriz. 
Bugün insanlar imanı sadece “inanmak” diye alıyor, diğer anlamlarını görmezden geliyorlar. Onun içindir ki kimi Müslümanlar “güvenilmez insanlar” olarak anılabiliyor, “dediği yapılan, ama yaptığı yapılmayan insan” olarak tanıtılabiliyorlar. Oysa mümin; güvenilen, etrafına da güven veren insandır.

Bu nedenledir ki Hz. Peygamber Müslümanı şöyle tanımlamıştır: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların (veya diğer insanların) güvende bulunduğu insandır.” Bu güveni vermeyen insan, kamil mümin olamamış demektir.

Yorumlar