Diyanet tarafından hazırlanan ve 17 Kasım Cuma günü ülkenin dört bir yanındaki camilerde vaaz edilen cuma hutbesini irdeleyelim biraz. Hutbe metni, hadis olduğu iddia edilen ancak ne adil olduğuna inandığımız yüce Allah'ın adaletiyle ne de Kur'an ayetleriyle örtüşecek şu rivayetle başlıyor:

Yüce Allah Kuran'da; son nefeste edilen tövbenin, imanın kişiye bir hayır getirmeyeceğini, fayda sağlamayacağını çok net bir şekilde belirtmiştir. Buna rağmen peygamberimiz, ölüm döşeğinde yalnızca kelime-i şehadet getiren birini ateşten kurtulmakla müjdelemiş olabilir mi?
"Kötülükleri yapıp yapıp da, kendilerini ölüm yakalayınca, 'Ben artık tövbe ettim,' diyenlerin tövbesi geçersizdir. İnkarcı olarak ölenlerin de tövbesi geçersizdir. Onlar için acıklı bir azap vardır." 4-Nisa/18
Kelime-i şehadet getirmek iman iddiasında bulunmaktır ancak Kur'an'a göre kuru kuruya iman iddiası yeterli değildir. Bu iddianın emek ile, eylemler ile, fedakarlık ile, mal ile gerektiğinde canını ortaya koymak suretiyle ispatı gerekir.
"İnsanlar, kendilerinin nasıl bir insan olduklarını ispatlamadan sadece 'iman ettik' demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?" 29-Ankebut/2
Kızına "Ey kızım Fatıma!, Babam peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap, Eğer Allah'tan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiçbir şey yapamam..." diyen ve "Allah’ın Elçisi olduğu halde kendisinin bile nasıl karşılanacağını bilmediğini söyleyen peygamberimiz nasıl olur da son nefesinde tövbe etmiş birinin akıbeti hakkında bilgi verebilir?
“De ki: ‘Ben elçilerin ilki değilim; bana ve size ne yapılacağını bilmem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkâf, 46/9)
Hutbenin devamında geçen ve Peygamberimize isnat edilen ifade şöyle:
Rivayete bakılarak; kişi yaşamını nasıl geçirmiş olursa olsun, ne kötülükler yapmış olursa olsun son anda kelime-i şahadet getirerek cenneti garantileyebilir sonucu çıkartılır. Halbuki Kur'an'ın bir çok ayetinde görürüz ki salt iman iddiasıyla değil; imanın yaşantımızda bir fark yaratması, kişiye çeki düzen vermesi, onu doğruya, iyiye yönlendirmesi, kötülüklerden sakındırması ile Cennet'i hak etmek mümkündür. O yüzdendir ki Kur'an'da bu iman etmek ve iyi işler yapmak hep peşi sıra geçer "İman edip salih amel işleyenler..." (29/58, 19/96, 25/70, 2/25, 2/82, 4/57, 4/22, 7/42, 22/14, 42/22...)
"Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin, yahut Rabbinin bazı işaretlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı işaretleri geldiği gün, daha önce inanmamış veya imanı kendisine fayda sağlamamış kişiye bir yarar sağlamaz..." 6-Enam/158
Yukarıdaki ayette Allah, imanının kişiye yarar sağlamasına değinmektedir.
Bu demektir ki, iman etme söyleminin hiç bir karşılığını bulamayacaklar da vardır.
Farz edelim ki yalnız kelime-i şehadet getirmek cehennemden kurtulmak için yeterli olsun. Bu şartlarda Müslüman olduğunu iddia edip de cennete giremeyecek tek bir kişi var mıdır?
Hayatını iyiliğe, güzelliğe, doğruluğa adayan tüm zamanını, enerjisini bu uğurda harcayan biri ile; kendi istek ve arzularına göre bir hayat yaşamış, doğruluk adına mücadele etmemiş ancak son nefesinde iman iddiasında bulunmuş biri aynı kefeye konur, aynı şekilde muamele edilir mi? Bu Allah'ın adaletine sığar mı?
"Şüphe yok ki Allah zerre ağırlığınca haksızlık yapmaz..." 4-Nisa/40
"Yoksa siz; Allah aranızdaki çalışanları ortaya çıkarmadan, sabredenleri ayırmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?" 3-Ali-İmran/142
Tüm bu hususları ve Kur'an ayetlerini göz önüne alarak Diyaneti bundan sonrası için İslam dininin katıksız, müdahalesiz, eksiksiz, çelişkisiz ve korunmuş kaynağı olan "Kur'an'a" uygun hutbeler vermeye, uygulamalarını da Kur'an ilkeleri doğrultusunda sürdürmeye davet ediyorum.
Böylelikle İslam'ı bidatlardan, uydurmalardan arınmış bir şekilde yaşayabilmemizi umuyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder